HERŞEY ÇOCUKLAR İÇİN....
  MÜSLÜMAN ÇOCUK3
 

MURAT İLE KEDİ

Okuldan eve döndüğünde Murat'ı büyük bir sürpriz bekliyordu. Babası ona minik bir kedi yavrusu almıştı!

Murat derslerden arta kalan vaktini bu sevimli kediyle oynayarak geçirmeye başlamıştı. Bir gece uyurken kedinin odadan çıkıp, kapkaranlık olan salonda süt kabını hemen buluşunu görünce Murat hayrete düştü.

MURAT: Bu karanlıkta nasıl da kolayca bulabildin bakalım süt kabını?

KEDİ: Muratcığım, bizim görmemiz için azıcık ışık yeterlidir. Gözlerimiz insanlarınkinden farklı yaratılmıştır. Göz bebeklerimiz karanlıkta olabildiğince çok ışık almak için büyüyerek yuvarlaklaşırlar. Ayrıca biz kedilerin gözlerinde siz insanlarınkinde bulunmayan bir tabaka vardır. Retinanın hemen arkasında bulunan bu tabakadan ışık geri yansır. Böylece ışık retinamızdan iki kez geçmiş olur. Biz de bu sayede karanlıkta rahatça görebiliriz ve gözlerimiz de daha parlak olur. şüphesiz Allah bizi her türlü koşul için en uygun şekilde yaratmış, bize ihtiyacımız olan özellikleri vermiştir. Bu özelliklere evrim teorisinin iddia ettiği gibi zamanla ve tesadüfler sonucunda sahip olmamız tabii ki imkansızdır. Allah kediler gibi bütün canlıları bir anda kusursuzca yaratmıştır.

Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da batının da ve bunların arasında olan herşeyin de Rabbidir.
(Şuara Suresi, 28)

MURAT: İnsanlar sizi bir de yüksek bir yerden "hep dört ayak üzerine düşme" becerinizle tanırlar. Bunu nasıl beceriyorsunuz?

KEDİ: Haklısın. Biz kediler ağaçların üzerinde, yüksek yerlerde dolaşmaya bayılırız. Ancak buralardan düşme tehlikesine karşı Allah, bizlere bu özel yeteneği vermiştir. Düşerken dengemizi sağlamak için kuyruğumuzu kullanır ve gövdemizin ağırlık merkezini bu sayede değiştirip, patilerimizin üzerine düşmeyi başarırız. Bu koruyucu özelliğiyle Allah sonsuz şefkat ve merhametini göstermektedir.

Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar.Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.
(Hac Suresi, 65)

Murat minik kediyi şefkatle kucağına aldı. Her gün karşılaştığı bu sevimli yaratıkların aslında Allah'ın üstün yaratışının ne kadar önemli birer delili olduğunu düşündü. Kedilere olan sevgisi ve şefkati böylece daha da arttı. Tüyleri okşanan yavru kedi de mırıldanarak Murat'a sevgisini belirtti.

ALİ 'NİN KÜÇÜK DOSTU

Ali ve ailesi pazar günü piknik yapmak için erkenden ormana gelmişlerdi. Annesi piknik malzemelerini yerleştiriyordu.

Annesi gelirken sepeti Ali'nin çok sevdiği havuçlarla doldurmuştu. Ali hemen bir ağacın altına oturdu. Bir yandan kitap okuyor, bir yandan havuçlarını yiyiyordu. Bir tavşanın sepete doğru yaklaştığını gördü. Minik tavşanı korkutmamaya özen göstererek Ali yavaşça doğruldu.

Ali: Demek karnın acıktı minik tavşan!

Tavşan: Şeyy... Evet, havucu çok seviyorum.

Ali: Gel beraber yiyelim, hem biraz sohbet ederiz, senin hakkında merak ettiğim çok şey var...

Tavşan: Biz tavşanlar toprak altına kazdığımız yuvalarda yaşarız. Ve havuçlar da tam bizim bu yer altındaki yaşantımıza uygun olarak yerin altına doğru büyürler. Böylece onlara kolayca ulaşabiliriz. En sevdiğimiz yiyecek olan havuca kolayca ulaşabilmemiz için yüce Allah onları en uygun şekilde yaratmıştır. Allah böyle dilediği için, biz yiyeceğimizi kolayca bulabiliriz. Bu Allah'ın yaratma mucizelerinden biridir.

Ali, Allah'ın herşeyi canlıların kullanımına nasıl da uygun yaratmış olduğunu düşündü. Kışın yediği portakal geldi aklına. Bu meyvenin kolayca yiyebilmemiz için özel olarak kabuğundan dilimlenmiş halde çıkmasına şaştı. Eğer böyle olmasaydı, sulu haliyle onu yememiz çok zor olacaktı. içinde sağlığımız için çok faydalı olan C vitamininin bulunduğu bu meyveyi, Allah'ın bizim kolayca yememiz için dilimlenmiş ve paketlenmiş bir şekilde yaratmış olmasına şükretti. Ve tabii onu kolayca yemesi için dişleri olması da ayrı bir nimetti. Tıpkı tavşanın havucu kolayca kemirmesini sağlayan ön dişleri gibi, Allah ona da yemek yiyebilmesi için dişlerini vermişti.

Ali: Peki, yüce Allah başka ne gibi özellikler vermiş size?

Tavşan: Allah her canlıya yaşamlarını kolaylaştıracak birçok özellik vermiştir. Yeryüzünde farklı özelliklere sahip çeşit çeşit tavşanlar vardır. Örneğin soğuk bölgelerde yaşayan tavşanlar genelde beyaz renklidir. Çünkü bu onların karlar üzerinde fark edilmelerini engeller ve böylece kolayca saklanabilirler. Benim gibi yabani tavşanların bacakları ve kulakları daha uzundur. Çöllerde yaşayan Amerikan tavşanının ise iri kulakları vardır. Bu kulaklar tavşanın sıcak çöllerde serinlemesine yardımcı olur.

Ali: Senin kaplumbağayla olan hikayeni bilmeyen yok. Sanırım hızlı bir koşucusun, doğru mu?

Tavşan: Evet, arka bacaklarım ön bacaklarımdan daha uzun ve güçlü. Bu sayede, saatte 60-70 km hızla koşabiliyor ve bir seferde 6 metre ileriye sıçrayabiliyorum.


Şüphesiz, müminler için göklerde ve yerde ayetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.
(Casiye Suresi, 3-4)

Ali: Peki yerin altındaki evini nasıl buluyorsun, ya sen yokken oraya başka bir tavşan yerleşirse?

Tavşan: Bazı hayvanlar evlerini belirlemek için "koku bırakma" yöntemini kullanırlar. Mesela ceylanlar gözlerinin altındaki bezlerden salgılanan bir madde bırakırlar. Bu salgıdan yayılan kokuyla yaşam bölgelerini işaretlemiş olurlar. Biz de çenemizdeki bezler ile bir koku bırakarak evlerimizi işaretleriz. Böylece oraya başka bir hayvan yerleşmez, biz de yuvamızı kolayca buluruz. Tabii bunu kendi irademizle değil, ancak Allah'ın ilham etmesiyle yaparız.

Ali: Kardeşlerin var mı?

Tavşan: Biz tavşanların hızlı bir üreme dönemi vardır. Annelerimizin gebelik süresi kısa yani yaklaşık 28-33 gün kadardır. Bir defada birçok yavru doğururlar. Mesela benim 15 tane kardeşim var... Yavrular yaklaşık bir ay annelerinin yanında kalırlar. Tavşanların bir başka özellikleri de doğumdan 3-4 gün sonra sonra çiftleşebilmeleridir.

Bu sırada Ali'nin babası, yanlarına geldi ve sohbete katıldı.

Ali'nin babası: Bütün bunları ben bile bilmiyordum minik tavşan. Allah razı olsun. Allah tüm kainatı, içindeki canlı cansız herşeyi nasıl da eksiksiz olarak yaratmış. Kuran'da yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

"İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O herşeyin üstünde bir vekildir." (En'am Suresi, 102)

Bütün bu verdiği nimetler sonsuz ahiret hayatımıza hazırlık yaptığımız ve imtihan olduğumuz dünya hayatında O'na şükretmemiz, O'nun rızasını kazanarak yaşamamız içindir. Biliyorsunuz Allah Kuran'da, "insanları ancak Kendisi'ne ibadet etmeleri için" yarattığını bize bildiriyor. Bizim de yapacağımız en güzel şey, tüm bu nimetlere şükretmek, hayatımızı Kuran'a göre düzenlemek ve "Allah için" yaşamak olmalı. Kuran'da Allah şöyle buyurur:

"Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme." (Kehf Suresi, 28)

Ali: Babacığım, insan etrafına biraz düşünerek bakınca ne kadar çok şükredecek şey görüyor, değil mi? Her gün görmeye alıştığımız bir ağaç, uçan bir kuş, bu minik tavşan... Biraz düşünüp inceleyince hepsinde kusursuz birer tasarım olduğunu görüyoruz. Bunu yapmaya ancak herşeyi örneksiz yaratan yüce Allah güç yetirebilir değil mi? Yoksa bir tavşan tüm bu özellikleri kendinde toplamayı nasıl akıl edebilirdi ki?

Tavşan: Çok haklısın Aliciğim. Allah bize yaratılışımıza uygun özellikleri vermese hiçbirimiz onlara sahip olmaya güç yetiremezdik.

Ali'nin babası: Aliciğim, pikniğe gelmemiz ne kadar hayırlı oldu. ilk bakışta bizimle pikniğe gelmek hiç de cazip gelmemişti ama burada minik tavşanla tanışıp bu sohbeti yapman birçok konuda tekrar düşünmeni sağladı.

Ali: Haklısın babacığım, bu sohbet benim herşeyde Allah'ı görmeme çok yardımcı oldu. Çok teşekkür ederim minik tavşan. Benim babamla gitmem gerekiyor. Anneme sorayım, daha havucumuz varsa sana getirirm. Tekrar görüşmek üzere şimdilik hoşçakal.

Tavşan: Teşekkürler Ali, Allah'a emanet olun.

CÜNEYT İLE MÜREKKEP BALIĞI

Cüneyt yaz tatilini bol bol yüzerek değerlendiriyordu. Babası yüzerken suyun altını görebilmesi için ona bir deniz gözlüğü hediye etmişti. Cüneyt deniz altında gördüğü muhteşem güzellik karşısında adeta büyülenmişti. Yine gözlüklerle deniz altını seyretmeye dalmışken balığa benzemeyen bir canlı gördü.

Cüneyt: Hey! Sen kimsin?

Mürekkepbalığı: Şaşırmakta haklısın Cüneyt. Her ne kadar "balık" adını taşısak da biz mürekkep balıkları diğer balıklardan çok farklıyız. Mesela bizim vücudumuzda hiç kemik yoktur.

Cüneyt: Vücudunuzda kemik yoksa nasıl hareket ediyorsunuz?

Mürekkepbalığı: Aslını istersen bizim çok şaşırtıcı bir hareket yeteneğimiz var! Bizim vücudumuz çok yumuşaktır ve derimiz de çok kalındır. Derimizin altında da bazı kaslar vardır. Bu kasları kullanarak vücudumuza su çekeriz ve daha sonra bu suyu kuvvetlice geri püskürtürüz. Bu da bizim yüzmemizi sağlar.

Cüneyt: Bunu nasıl yaptığını tam olarak anlatır mısın?

Mürekkepbalığı: Başımızın iki yanında cebe benzeyen birer açıklık bulunur. Bu açıklıktan aldığımız suyu vücudumuzun içinde bulunan bir boşluğa çekeriz. Daha sonra içerideki bu suyu, başımızın hemen altında bulunan ince bir borudan çok hızlı bir biçimde püskürtürüz. Bu sayede meydana gelen güç ile ters yöne doğru hızla hareket ederiz. Ayrıca bizi avlamak isteyen düşmanlarımızdan da ani bir hızla kaçarız.

Cüneyt: Peki diyelim bu kaçış hızı yeterli olmadı, o zaman ne yaparsınız?

Mürekkepbalığı: Eğer kaçış hızı yeterli gelmezse vücudumuzda ürettiğimiz koyu renkli boyayı bir bulut şeklinde düşmanlarımıza doğru püskürtürüz. Bu bulut düşmanda büyük bir şaşkınlığa yol açar. Bu birkaç saniyelik şaşkınlık da bizim için yeterlidir. Çıkardığımız renkli bulut sayesinde arkasında görünmez olur ve hızla bölgeden uzaklaşırız.

Cüneyt: Allah sizi de karşılaşacağınız her zorluğa karşı özel olarak donanımlı yaratmış. Düşünüyorum da bu özelliklerimizi ne biz insanlar ne siz canlılar kendi kendimize asla bulamazdık.

Mürekkepbalığı: Haklısın Cüneyt. İşte bu yüce Allah'ın üstün yaratma bilgisinden kaynaklanır. Gördüğün bütün canlıları bu bilgiyle ve mükemmel özelliklerle Allah yaratmıştır. Hiçbir canlı bu özelliklerine kendi kendine sahip olamaz. Allah'ın gücü ve bilgisi her yeri kaplamıştır. O'ndan başka güç yoktur.

Cüneyt: Seni tanıdığıma çok sevindim mürekkep balığı. Verdiğin bilgiler için teşekkür ederim.

"Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. izni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir?O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür."
(Bakara Suresi, 255)

ORHAN İLE HASAN DEDE

Orhan pencereden dışarıya bakıyor, dedesinin gelmesini heyecanla bekliyordu. Dedesiyle vakit geçirmek çok eğlenceli ve güzeldi. Sonunda dedesi gelmişti. Orhan heyecanla kapıya koştu ve dedesinin boynuna sarıldı. Tam beklediği gibi dedesi ona hediyeler getirmişti. Çok sevdiği çikolatalar ve bazı resimli kitaplar. Hasan Dede torununun bu neşeli halini çok seviyordu. Şöyle dedi;

Hasan Dede: Bugün şehir dışında küçük bir işim var, benimle birlikte gelmek ister misin? Hem sen de gezmiş olursun? Orhan sevinçle kabul etti ve hemen yola çıktılar. şehirden uzaklaşmaya başlamışlardı. Bu sürpriz yolculuk Orhan'ın çok hoşuna gitmişti.

Orhan: Oh, ne güzel tertemiz hava, ciğerlerimiz bugün bu mis gibi hava ile dolacak. Keşke oturduğumuz şehrin havası da hep böyle güzel olsa!

Hasan Dede: Bu biraz zor Orhan, çünkü arabalardan çıkan egzos dumanı, özellikle kışın bacalardan çıkan dumanlar, bir de ağaçların, bitkilerin az olması şehrin havasının temiz kalmasına engel olan nedenlerdir.

Orhan: Dumanları anladım ama bitkilerin konuyla ilgisini pek anlayamadım. Ağaçlar meyve veren ya da şehri güzelleştiren bitkiler değil mi?

Hasan Dede: Evet tüm bu söylediklerini ağaçlar yapıyor, ama onların belki de bunlardan daha önemli olan özellikleri havayı temizlemeleridir. Bitkiler diğer canlıların tam tersi bir biçimde nefes alırlar. insanlar ve hayvanlar havadaki oksijeni alırlar, bunu vücutlarında kullandıktan sonra kirlenen hava karbondioksit olarak dışarıya geri verilir. işte bitkiler bunun tersini yapar, havadaki karbondioksiti alıp, oksijeni havaya geri verirler. Böylece temizlik işlemi gerçekleşmiş olur.

Bitkilerin başka mucizevi özellikleri de var ve bunların hepsini yaratan, üstün akıl sahibi Allah'tır Orhan. İstersen sana bitkiler hakkında bildiklerimi anlatabilirim.

Orhan: Tabi ki dedecim, kulaklarımı açtım, seni dinliyorum!

Hasan Dede: Bitkilerin nefes alması fotosentez işlemiyle gerçekleşir.

FOTOSENTEZ


Orhan: Fotosentez ne demek?

Hasan Dede: Senin merakını gidermeye çalışacağım ama bu o kadar kolay olmayacak, çünkü bu konu çok zor ve karmaşıktır. Bilim adamları hala fotosentez işlemini tam anlamıyla çözmeye çalışıyorlar.

Orhan: Bilim adamlarının halen çözmeye çalıştığı bir işlemle bitkiler hayatlarını sürdürüyorlar. Dahası işlem deyince insanın aklına matematiksel işlemler, formüller geliyor. Biz bile matematik dersinde bazen zorlanırken, bizim gibi bir zeka ve bedene sahip olmayan bitkilerin bunu yapması bir mucize!

Hasan Dede: Evet, bu kesinlikle bir mucizedir. Bu kimyasal işlem, bitkiler tarafından ilk yaratıldıkları günden beri hiç aksamaya uğramadan gerçekleştirilmektedir. Yeşillik olan her yerde, güneş enerjisi kullanarak, karbondioksit ve sudan, şeker oluşturan bir fabrika çalışıyor demektir. Yediğimiz ıspanak, salatamızdaki maydanoz, balkonumuzdaki sarmaşık, biz farkında olmadan, bizim için sürekli üretim yapmaktadırlar. Bu, üstün ilim sahibi Allah'ın tüm insanlara olan şefkatinin bir sonucudur. Allah, bitkileri insanların ve tüm canlıların yararına hizmet edebilecekleri şekilde yaratmıştır. İnsanın, bugünkü teknolojiyle bile kavrayamadığı bu kusursuz sistemi yapraklar milyonlarca yıldır işletmektedirler. Allah, Kuran'ın bir ayetinde, insanların bir tek ağacı bile yoktan var etmelerinin imkansız olduğunu şöyle bildirir:


"(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir…"
(Neml Suresi, 60)

Orhan, bitkilerin fotosentez denilen özel bir kimyasal işlemle nefes alabildiklerine çok şaşırmıştı. Peki bu işlem nasıl yapılıyordu? O bunları düşünürken dedesi anlatmaya devam etti:

Hasan Dede: Şuursuz bitki hücreleri, toprağı, suyu, havayı ve Güneş'i kullanarak, toprağın içinden belirli oranlarda mineralleri ve suyu alarak, insan için besin üretirler. Güneş ışığından aldıkları enerji ile bu malzemeleri parçalar, sonra parçaladıkları malzemeleri besinleri oluşturacak şekilde biraraya getirirler. Burada kısaca özetlenen bu işlemin her aşamasında ayrı bir akıl, şuur ve planlama görülür. Bitkilerdeki bu hayranlık uyandıran sistem, ortaya koyduğu sonuçlarıyla, çok açıktır ki insanın faydası için özel olarak tasarlanmış bir yaşam kaynağıdır.

Orhan: Peki yapraklar ne yapıyor?

Hasan Dede: Hani okulda laboratuvarda inceleme yaparken kullandığınız mikroskoplar var ya işte onların çok gelişmiş olanlarıyla bir yaprağı yakından inceleyecek olursak, Allah'ın yaratma sanatı bütün ihtişamıyla bir kez daha karşımıza çıkar! Tek bir yaprağın içinde kusursuz bir üretim sistemi kurulmuştur. Bu sistemi daha iyi anlayabilmek için yaprak içinde görev alan yapıları günlük hayatta kullandığımız aletlere benzetebiliriz. Yaprağın detaylarını büyüterek incelediğimizde her an faaliyette olan tüpler, özel işlemler için inşa edilmiş odalar, dev bir düdüklü tencere gibi çalışan subaplar, binlerce işlemi kontrol eden sayısız düğme ve hiç durmadan koşuşturan işçilerle dolu otomatik bir besin fabrikası ile karşılaşırız. Daha dikkatli bakacak olursak, belirli noktalara yerleştirilmiş zaman ayarlayıcılarını, termostatları, nem ölçerleri, geri bildiri sistemlerini ve ısı kontrol mekanizmalarını da görebiliriz.

Orhan: Bunların hepsinin minicik bir yaprakta biraraya gelmesi ve hiçbir aksaklık olmadan çalışması harika!

Hasan Dede: Bu mükemmel sistemi tasarlayıp en güzel şekilde dizayn eden Rabbimiz Allah'tır Orhan. Yeryüzündeki her yaprak Allah'ın izniyle bu mükemmel sistemlerle ortaya çıkar. Bunu sakın unutma!

Orhan dedesinin anlattıklarını dinlerken çok büyük bir ağaç gördü ve aklına bir soru geldi. Ağaçların bu sorunu nasıl giderdiği ve yaşamını sürdürdüğünü merak etmeye başladı. Hemen bu sorunu dedesine sordu;

BİTKİLER SUYU NASIL TAŞIR?

Orhan: Dedeciğim, ağaçların boyu çok yüksek, topraktaki su ve besinler nasıl oluyor da, yukarı çıkabiliyor? Baksana şu ağaç ne kadar da yüksek ama en ucundaki yaprak yemyeşil?

Hasan Dede: Hani az önce yaprakları bir fabrikaya benzeterek anlatmıştım, yine aynı benzetmeyle devam edelim. Her tarafı bir ağ gibi kaplamış olan boru hattı hammaddenin üretim birimlerine ulaştırılmasını ve üretim birimlerinde elde edilen ürünün bitkinin dokularına dağıtılmasını sağlar. Bu boru hattı bitkinin aldığı besini ve suyu yukarı doğru çıkartırken, bir taraftan da yapraklarda üretilen şurubu bütün ağacın beslenmesi için iç bölgelere doğru gönderir. Bu kanalların hepsi yalnızca hayati sıvıları taşımakla kalmaz, aynı zamanda ağaçta ve yaprakta iskelet görevi görürler. Bu harika bir tasarımdır. Çünkü insanlar tarafından inşa edilen yapılarda, binaların taşıyıcı elemanları (kolonlar, kirişler vs) ve binanın su tesisatı ayrı ayrı inşa edilirler. Bitkilerde bu iki ihtiyacın bir kerede çözüldüğü harika bir tasarım vardır.


Orhan: Bu gerçekten muhteşem sistem! Aklıma bir şey geldi. Sanki bitkilerin içinde gizli bir takvim ya da saat varmış gibi hiç şaşırmadan hep aynı şekilde davranıyorlar. Örneğin hep ilkbaharda çiçek açıyor, sonbaharda yaprak döküyorlar. Bu nasıl olur?

Hasan Dede: Bilim adamları buna biyolojik saat adını verirler. Bitkilerin bu zaman ayarlamalarını yapan saatleri, güneş ışığının yapraklara düşme süresini de hesaplar. Her bitkinin biyolojik saati bu süreyi bitkinin kendi yapısal özelliğine göre hesaplar. Örneğin soya fasulyesi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, bu bitkilerin ne zaman ekilirlerse ekilsinler her zaman yılın aynı zamanlarında çiçek açtıkları görülmüş. Bitkilerin içindeki saati ayarlayan elbette üstün güç sahibi Allah'tır.

Hasan Dede ve sevimli torunu Orhan yolda gördükleri bir erik ağacının yanında durup, taze meyva yemek istemişlerdi. Bahçe sahibinden izin alıp, erik topladılar, iyice yıkayıp yemeğe başladılar. Gerçekten çok lezzetlilerdi. Hasan Dede şöyle dedi:

Hasan Dede: Biliyor musun Orhan, bitkilerin bize sağladığı enerji Güneş'ten aldığımız enerjidir.

Orhan: Nasıl, biz şimdi bu erikleri yerken Güneş mi yiyoruz?

Hasan Dede: Aslında Güneş'i yiyoruz ama doğrudan değil dolaylı olarak. Bilindiği gibi yeryüzündeki yaşamın ana enerji kaynağı Güneş'tir. Ancak insanlar ve hayvanlar, güneş enerjisini doğrudan kullanamazlar, çünkü bünyelerinde bunun için gerekli sistemler yoktur. Peki nasıl kullanırlar biliyor musunuz? Güneş enerjisi ancak bitkilerin ürettiği besinler aracılığıyla, kullanılabilir enerji olarak insanlara ve hayvanlara ulaşır. Kullandığımız enerji, gerçekte bitkiler aracılığıyla bize taşınan güneş enerjisidir. Örneğin çayımızı yudumlarken aslında güneş enerjisi yudumlarız, ekmek yerken dişlerimizin arasında bir miktar güneş enerjisi vardır. Kaslarımızdaki kuvvet gerçekte güneş enerjisinin değişmiş halidir. Biz de bu enerji sayesinde koşup oynayabiliriz. Peki bitkiler bunu nasıl başarır?

Bitkiler güneş enerjisini bizim için karmaşık işlemler yaparak bünyelerine depolamışlardır. Bitkilerin kendi besinlerini kendilerinin üretebilmelerini ve diğer canlılardan ayrıcalıklı olmalarını sağlayan ise, hücrelerinde insan ve hayvan hücrelerinden farklı olarak güneş enerjisini doğrudan kullanabilen yapıların bulunmasıdır. Bitkiler bu yapıların yardımıyla, Güneş'ten gelen enerjiyi, insanlar ve hayvanlar tarafından besin yoluyla alınacak enerjiye çevirirler ve formülü saklı olan çok özel işlemlerle, besinlere bu enerjiyi depolarlar.

Orhan: Allah herşeyi insanların yararına yaratmış, ne güzel!

Hasan Dede: işte bütün bunları düşünüp bize bu kadar çok nimeti veren Rabbimiz'e şükretmeliyiz. Allah bize şükretmemiz gerektiğini şöyle bildirmiştir:

"Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı?" (Yasin Suresi, 35)

Orhan'ın en sevdiği ders fen bilgisiydi. Birden aklına yaptıkları bir deney geldi, dedesine dönüp;

Orhan: Dede biliyor musun, okulda bir deney yaptık. Öğretmenimiz bize bir ödev verdi. Bu ödevde bir pamuk parçasının içine bir fasulye sakladık, güneş görebileceği bir yere koyup birkaç gün suladık. Ne oldu bil bakalım?

Hasan Dede: İçinden fasulye bitkisi çıktı, değil mi? Okulda çok basit bir doğa olayı olarak anlatılan bu konuyu biraz düşünelim. Aslında burada bir mucize ile karşı karşıyayız. Sihirbazlık gösterilerinde boş bir şapkanın içinden tavşan çıkar ya, pamuğun ya da toprağın içinden bir bitkinin çıkması da buna benzer. Sihirbaz gözlerimizi aldatır ama minicik bir tohumun içinden çıkan bitki kimseyi aldatamaz. Bütün bitkileri minicik kutularından çıkaran üstün ilim sahibi Rabbimiz bize böyle bir mucize ile, hiçbir canlının tesadüfen varolmadığını açıkça göstermektedir. Canlıların tesadüfen varolduğunu söyleyenler de ancak kendilerini aldatırlar değil mi Orhan?

Orhan: Evet dedeciğim.

Hasan Dede: Minik tohumun filizlerinden bir kısmı toprağın derinliklerine iner, bir kısmı da yukarıya doğru çıkar. Toprak oldukça sert ve sıkıdır, her iki yöne de hareket etmesi çok zordur. Bizim gibi akıl ve şuur sahibi olmayan minicik filizlerin bunları nasıl başardığı gerçekten bir mucizedir.

Orhan: Eğer tam tersi olsaydı, yani toprağın altına koyduğumuz bir tohum filiz vermeseydi ne olurdu bir düşünsenize! O zaman hepimiz çok büyük bir yiyecek sıkıntısı çekerdik. insanlar ve hayvanlar yiyecek bir şey bulamadıkları için yavaş yavaş ölürlerdi!

Hasan Dede: Allah bizi şöyle uyarıyor Orhan:

"Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız." (Vakıa Suresi, 63-65)

Orhan dedesinin yol buyunca kendisine anlattıklarını düşünmeye başlamıştı. Dedesine düşüncelerini anlattı:

Orhan: Bitkiler hayatımızın devamı için ne kadar da önemliymiş. Soluduğumuz havayı temizliyorlar, karnımızı doyurup enerji veriyorlar, hepsi birbirinden lezzetli sebze ve meyveleri bizim için üretiyorlar, çevremizi güzelleştiriyorlar. Baksana dışarıda ne kadar çok çeşitte ağaçlar, çiçekler, meyveler, ekinler var.

Hasan Dede: Bitkilerin yararlarıyla ilgili senin unuttuğun bir nimetini Kuran'da Allah şöyle haber vermektedir;

"Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz." (Yasin Suresi, 80)

Orhan: Evet nasıl da unutmuşum, ağaçlar odun haline getirilip yakılıyor, biz de ısınıyoruz. Kitaplar, defterler, gazeteler kısaca kağıdın hammaddesi ağaçlar, ateş yakmamızı sağlayan kibritler, üzerinde oturduğumuz koltuk, çalışma masamız, kapılar, pencereler...

Hasan Dede: Bitkilerin yararlarının yanı sıra çok ilginç özellikleri de vardır. Orta ve Güney Amerika'da yetişen bir asma bitkisi, siyah ve yeşil tırtıllar ile kırmızı kelebekler için çok ideal ve çekici bir yiyecek türüdür. Bu böcekler, yavrularının yumurtadan çıkar çıkmaz bu lezzetli yiyecekle beslenebilmeleri için, yumurtalarını asma bitkisinin yaprakları üzerine bırakırlar. Yalnız burada çok önemli bir nokta vardır. Bu kelebekler yumurtalarını bırakmadan önce asmanın yapraklarını iyice kontrol ederler. Eğer bir başka hayvan yumurtalarını yerleştirmişse, aynı bitkinin yapraklarından birden fazla ailenin bireylerinin beslenmesi zor olacağından, orayı tercih etmez ve boş olan başka yaprakları ararlar.

Asma bitkisi de, yapraklarının üst kısımlarında, yeşil yumrucuklar oluştururlar. Bazı türleri ise, yaprağın altında bulunan, dal ile birleşme yeri üzerinde, kelebeklerin yumurtalarına benzer renkte lekecikler meydana getirirler. Bunu gören tırtıl ve kelebekler, başka böceklerin kendilerinden evvel bu yaprakların üzerine yumurtladıklarını zannederler ve bitkiye yumurtlamaktan vazgeçerek, kendilerine yeni yapraklar aramaya başlarlar.

Orhan: Mükemmel bir savunma!

Hasan Dede: Evet, bu bitkiye kendisini nasıl savunacağını öğreten üstün ilim sahibi Allah'tır Orhan, bunu sakın unutma olur mu?


 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol