HERŞEY ÇOCUKLAR İÇİN....
  MÜSLÜMAN ÇOCUK2
 

GÜZEL SÖZE UYMANIN ÖNEMİ

Şener sevimli, güzel ahlaklı ve çok çalışkan bir çocuktu. Babasının işi sebebiyle başka bir şehire taşınmışlardı. Bu yüzden Şener, çok sevdiği arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalmıştı.

Yeni evlerine taşındıktan bir süre sonra apartmanlarında oturan komşuları, şenerleri ziyarete geldiler. Şener çok mutlu oldu, çünkü apartmanlarında onun yaşında birçok çocuk vardı. Şener yeni tanıştığı arkadaşlarını çok sevdi ve zamanla arkadaşlarıyla iyice kaynaştı. Ancak içlerinden Gökhan isminde yaşça diğerlerinden küçük olan bir çocuk her zaman oynadıkları oyunları bozuyor, hep kendi istediği oyunlar oynansın istiyor, istediği bir şey olmayınca da onlara küsüyordu.

Bir gün bahçede bütün çocuklar toplanmış oynarlarken Gökhan yanlarına geldi. Çocuklar o sırada Şener'in yeni alınmış oyuncağı ile oynuyorlardı. Gökhan'ın gelmesi bütün çocukları huzursuz etti. Çünkü Gökhan oyunlarına katıldığında mutlaka bir tartışma çıkacağını biliyorlardı. Bu yüzden çocuklar Gökhan'ı bu sefer aralarına almadılar. Bu duruma çok kızan Gökhan da Şener'in yeni oyuncağını aldı ve yere atarak kırdı. Bu duruma çok üzülen Şener ve arkadaşları Gökhan'la tartışmaya başladılar. Çocukların seslerini duyan Salih Dede hemen pencereye gidip dışarı baktı. Salih Dede çocukları çok seviyordu, onlarla her zaman ilgileniyor, sık sık çocuklarla Allah'ın varlığı, verdiği nimetler, Allah'ın yapılmasını emrettiği ibadetler gibi konularda sohbet ediyordu. Çocukların tartıştıklarını görünce hemen yanlarına geldi. Gökhan ağlıyordu. Çocuklar olanları Salih Dede'ye anlattılar, sonra hep beraber bahçede oturup sohbet etmeye başladılar.

Şener: Salih Dede, ben ve arkadaşlarım her zaman çok iyi geçiniyor, birbirimizle kavga etmeden oyunlarımızı oynuyoruz. Ama Gökhan her zaman oyunumuzu bozuyor, biz de artık onunla arkadaş olmak istemiyoruz.

Gökhan: Ama onlar benim istediğim şeyleri yapmıyorlar.

Salih Dede: Sevgili Çocuklar! Hepimiz her an huzurlu olmak, güven içinde yaşamak; arkadaşlık, dostluk ve neşenin olduğu yerlerde bulunmak isteriz. Ancak, bunların olması için yalnızca istemek yetmez. Ayrıca bunları hep karşı taraftan beklemek de olmaz. Huzurlu, güvenli ortamlar sağlamak, güzel dostluklar kurmak özel bir çaba ve fedakarlık ister. Eğer herkes, yalnızca kendi isteğinin olmasını ister, kendi rahatını düşünür, fedakarlıkta bulunmazsa, insanlar arasında kavgalar ve huzursuzluklar olur. Ancak Allah'tan korkan müminler farklı davranırlar. Onlar, hem fedakar, hem affedici, hem de sabırlıdırlar. Kendilerine haksızlık yapıldığında dahi, affedici davranarak, ortamın huzur ve güvenliğini, insanların neşesini kendi isteklerinden üstün tutar, en güzel tavrı gösterirler. Bu, Allah'ın müminlere emrettiği üstün bir ahlak özelliğidir.

Şener: Peki Salih Dede karşımıza bize kötü söz söyleyen, düşmanca tavırlar gösteren biri çıktığında ne yapmalıyız?

Salih Dede: Tabii ki biz Allah'ın emrettiği şekilde davranmalıyız. Bunu yüce Allah bize Kuran'ı Kerim'de Fussilet Suresi'nin 34. ayetinde şöyle bildirmiştir:

"iyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir."

Çocuklar Salih Dede'ye teşekkür ettiler ve bundan sonra birbirlerine en güzel şekilde davranacaklarına söz verdiler.

MÜMİNLERİN ALÇAK GÖNÜLLÜLÜĞÜ NASIL OLUR?

Allah Kuran'da müminlere alçak gönüllü olmalarını emretmiştir.

Müminler, Allah'ın herşeyi yarattığını, herşeyin tek sahibinin Allah olduğunu ve insanlara tüm nimetleri verenin O olduğunu bilen insanlardır. Bu yüzden ne kadar güzel, ne kadar zengin, ne kadar zeki, ne kadar itibarlı olurlarsa olsunlar büyüklenmezler. Allah müminlerin alçak gönüllü olduklarını Kuran'da şöyle bildirmiştir:

"O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler." (Furkan Suresi, 63)

Bu ahlaklarının sonucunda Allah müminleri müjdelemiştir:

"... işte sizin ilahınız bir tek ilahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver." (Hac Suresi, 34)

ALLAH'I ANMAK NASIL OLUR?

Müminler, Allah'ın her an kendilerini gördüğünü ve işittiğini, karşılaştıkları her olayı Allah'ın yarattığını bilirler. Yaşamlarının her anında kendi kendilerine Allah'ı düşünüp anarlar. Allah'ı anmak, karşılaşılan herşeyi, meydana gelen her olayı Allah'ın yarattığını bilmek, Allah bana bununla ne göstermek istiyor diye düşünmek, Allah'ın yaratışındaki hikmetleri anlamaya çalışmak, her an Allah'ın yüceliğini kavrayabilmek için çaba göstermek ve tüm bunları diğer insanlara da anlatmakla olur. Müminlerin her an Kendisi'ni andıklarını Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:

"Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) 'Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i imran Suresi, 191)

UZUN KUYRUKLU SEVİMLİ SİNCAPLAR

Fatih ve Erdem çok iyi anlaşan iki arkadaştı. Hayvanların yaşamlarıyla ilgili yeni bir kitap okumuş ve çok etkilenmişlerdi. Bu hayvanları yakından tanımak kim bilir ne kadar da heyecanlı olurdu. Akşam aileleriyle konuştular ve hafta sonu ormana geziye gitmek için onları ikna ettiler. Yol boyunca birbirlerine orada görebilecekleri canlılar hakkında sorular sordular. Arabadan iner inmez ağaçların arasında koşmaya başladılar. Aileleri banklara oturmuş sohbet ediyorlardı. Fatih ve Erdem etrafı dolaşmak için izin istediler. Birkaç hayvan görebilmek için sabırsızlanıyorlardı.

Biraz yürüdükten sonra dalların arasında bir kıpırtı hissettiler.

Fatih: Erdem, bak işte orada bir sincap var galiba, gördün mü?

Erdem: Gel, biraz daha yakından bakalım.

Fatih: Neden bu kadar uzun bir kuyruğu var acaba?

Sincap: İkiniz de çok meraklı çocuklara benziyorsunuz. Öğrenmek istediklerinizi size anlatabilirim.

Fatih: Evet çok isteriz, anlatır mısın?

Sincap: Az önce kuyruğumun neden uzun olduğunu merak etmiştiniz. Ağaçların üzerinde çok çeşitli hareketler yapabilirim. Mesela sivri tırnaklarım sayesinde rahatlıkla ağaçlara tırmanabilirim. Ayrıca bir dalın üzerinde koşabilirim, başaşağı sallanabilirim, hatta bu şekilde ilerleyebilirim. Özellikle "gri sincaplar" olarak bilinen akrabalarımız bir ağacın en ucundaki dalından 4 metre uzaktaki başka bir ağacın dalına rahatlıkla atlayabilirler. Havada adeta uçar gibi sıçrarken, kollarını ve bacaklarını açarak bir planör gibi hareket ederler. Bu sırada yassılaşan kuyrukları ise hem dengelerini sağlar, hem de yönlerini ayarlayan bir dümen görevi görür.

Erdem: Bir kitapta bazı sincapların uçabildiklerini okumuştum. Peki uçan sincapların sadece kuyruklarının uzun olması yeterli mi?

Sincap: Evet, Avustralya'da yaşayan ve boyları 45 cm ile 90 cm arasında değişen bazı sincap türleri uçabilirler. Aslında yaptıkları tam olarak uçmak değildir. Bir ağaçtan diğerine uzun atlayışlar yaparak hareket ederler. Ağaçlar arasında bir planör gibi hareket eden bu canlıların kanatları yoktur ama uçma zarları vardır. Mesela "şeker uçan sincapları"nın uçma zarı, ön bacaklardan arka bacaklara doğru uzanır. Uçan sincap, bir ağacın gövdesinden fırlar ve gerilmiş derinin planöre benzeyen etkisiyle bir seferde ortalama 30 metrelik bir uzaklık aşabilir. Hatta bazen arka arkaya 6 kaymayla 530 metrelik bir mesafe alabildikleri gözlenmiştir.

Fatih: Bu kadar uzun mesafeleri atlarken ağaçlar arasındaki mesafeleri nasıl hesaplıyorlar. Doğru yere konabilmeleri için kendilerini çok iyi ayarlamaları gerekir diye düşünüyorum. Küçük bir hata düşmenize sebep olabilir.

Sincap: Çok doğru. Atlarken incecik dalları hedefleyip, tam üstüne tutunabilmek için çok dikkatli hareket etmeliyiz. Bunun için arka ayaklarımızı, mesafeleri çok iyi ayarlayan keskin gözlerimizi, güçlü pençelerimizi ve denge kurmamıza yarayan kuyruğumuzu kullanırız. Bize bu özellikleri veren de, onları nasıl kullanacağımızı öğreten de yüce Rabbimiz'dir. Yoksa bizim, ailece ellerimize cetvelleri alıp, ağaçların boylarını, dalların arasındaki mesafeleri ölçmemiz mümkün değildir.

Erdem: Kuyruğunuzun başka faydaları da var mı?

Fatih: Ben belgesel bir filmde izlemiştim. Boyut olarak küçük olan hayvanlar hareket etmedikleri zaman ısı kaybederlermiş. Soğuk havalarda donma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlarmış. Özellikle uykuda oldukları vakitlerde bu tehlike daha da artarmış. Fakat Allah her canlı türünde olduğu gibi sincapların da olumsuz dış şartlardan etkilenmemeleri için korunma yöntemleri yaratmıştır. Bunun için sincaplar kalın kürke benzeyen kuyruklarını vücutlarının etrafına sarmalayıp, bir top gibi kıvrılarak uyuyorlarmış. Bir palto gibi kalın olan kuyrukları böylece soğuk havalarda uyuduklarında onları donmaktan kurtarıyormuş.

Sincap: Evet, gerçekten soğuk havalarda kuyruğumuz bizi ısıtır. Ama tüm bunların dışında kuyruğumuzun bir faydası daha vardır. Pek çok canlıda olduğu gibi biz sincaplar arasında da çeşitli haberleşme yöntemleri vardır. Örneğin "kırmızı sincaplar" düşman görünce kuyruklarını sallar ve heyecanlı sesler çıkarırlar.

Erdem: Ne kadar çok ceviz toplamışsınız. Acıktınız galiba...

Sincap: Kışın yemek bulmakta zorluk çektiğimiz için yaz aylarında yiyecek biriktirip, kışa hazırlık yaparız. Yiyeceklerimizi depo ederken çok dikkat etmemiz gerekir. Meyveler ve etler kısa zamanda bozulacağı için onları depolamayız. Kışın aç kalmamak için yalnızca ceviz, fındık, kozalak gibi dayanıklı yemişleri toplamamız gerekir. İşte bu cevizleri de kışın yemek için saklayacağım.

Erdem: Allah bütün canlılara yiyeceklerini nasıl bulacaklarını ve saklayacaklarını öğreten, yarattığı her canlının rızkını da verendir. Allah'ın sıfatlarından biri de "rızık veren" yani "yarattığı her canlıya yiyecek veren"dir. Allah ne kadar lütuf sahibi ve merhametli olduğunu Kuran'da bizlere bir ayette şöyle bildiriyor:

"Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki, onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir." (Ankebut Suresi, 60)

Sincap: Allah yarattığı her canlıya yaşadığı ortama uygun özellikler vermiştir. Yiyecekleri bulup depolamamız yetmez, kış gelince onları sakladığımız yeri bulmamız da gerekir. Bunu da Rabbimiz'in bize verdiği mükemmel koku duyusunu kullanarak buluruz. Öyle ki, 30 cm'lik karın altında gizlenmiş fındıkların bile kokusunu alabiliriz.

Topladığımız yiyecekleri birden fazla yerde depolarız. Fakat çoğunun yerini de sonradan unuturuz. Bunun da Allah katında belirlenmiş bir sebebi var. Çünkü bizim yer altında bıraktığımız yemişler zamanla ormanın içinde filizlenip gelişecek ve tekrar yeni ağaçlar oluşturacaklardır.

Fatih: Ceviz, fındık, kestane bunlar kabuğu çok sert olan yiyecekler. Biz bunları yemek için demirden yapılmış kıracak aletler kullanıyoruz. Siz bir aletiniz olmadan bunları nasıl kırabiliyorsunuz?

Sincap: Bizim bir insanın asla sahip olamayacağı keskinlikte ve sağlamlıkta dişlerimiz vardır. Ağzımızın ön tarafında, sert maddelerin kırılmasını sağlayan kesici dişler, arka uzun boşlukta ise azı dişlerimiz bulunur. Ağzımızdaki bu keskin dişler sayesinde ne kadar sert olursa olsun istediğimiz yemişin kabuğunu parçalayabiliriz.

Erdem: Dişleriniz zarar görmüyor mu?

Sincap: Herşeyi bir uyum içinde yaratan Rabbimiz'in üstün sanatını burada da görebilirsiniz. Bizim dişlerimiz kırılıp, aşınsa bile yerine hemen yenisi çıkar. Aşınan dişlerimiz sürekli uzayarak alttan yenilenir. Allah bu özelliği bizim gibi yiyeceklerini kemirmek zorunda olan bütün canlılara vermiştir.

Fatih: Allah yarattığı canlılardaki güzellik ve kusursuz yapılarla ilgili olarak Kuran'da şöyle bildirmiştir:

"Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır."
(Casiye Suresi, 4)

Erdem: Allah'ın herşeyi her an kontrolü altında tuttuğunu unutmamalıyız. Bize verdiği her nimet için O'na şükretmeli, sevdiği kullarından olmak için dua edip, O'ndan bağışlanma dilemeliyiz.

Fatih: Evet doğru söylüyorsun. Çok geç olmuş, artık geri dönelim Erdem. Bize anlattıkların için teşekkür ederim sevgili sincap.

Sincap: Güle güle küçük dostlarım.

MÜMİNLERİN TEMİZLİĞİ

Ali o gün çok heyecanlıydı. Öğretmenleri onlara "Temiz olmak" konulu bir ödev vermişti. Bu konu hakkında istedikleri kaynaklardan bilgiler toplayıp, sonra da onları bir kağıda yazarak sınıfta anlatmalarını istemişti. Ali bugüne kadar temizlik konusunda bildiklerini yerine getiriyordu. Ama bunları nasıl anlatacağına bir türlü karar veremiyordu. Elbette ki bu konu hakkında bilmediği daha pek çok şey vardı. Ali'nin aklına güzel bir fikir geldi. Öğretmenleri her türlü kaynaktan bilgi toplayabileceklerini söylediğine göre apartmanlarında oturan Ahmet Dede'den pekala bilgiler alabilirdi. Hemen defterini ve kalemini aldı, annesinden izin isteyerek Ahmet Dede'nin evine gitti. Ahmet Dede, Ali'nin bu davranışından dolayı çok memnun oldu. Beraber sohbet etmeye başladılar:

Ali: Ahmet Dede. Her insan temiz olmalı ama okulda bazı arkadaşlarımı görüyorum sabah okula geldiklerinde yüzlerini bile yıkamamış oluyorlar.

Ahmet Dede: Aliciğim; Allah Kuran'da müminlere temiz olmalarını, pislikten uzaklaşmalarını emretmiştir. Kuran ahlakını yaşamayan insanlar her konuda olduğu gibi temizlik konusunda da Kuran ahlakını yaşamadıkları için bu gibi kötü durumlara düşerler. Müminler fiziksel olarak tertemiz insanlardır. Bedenleri, yedikleri yiyecekler, giydikleri giysiler, yaşadıkları ortamlar her zaman temizliği ve düzeniyle göze çarpar. Bulundukları her yeri Kuran'da tarif edilen, tertemiz cennet ortamlarına benzetmeye çalışırlar. Allah müminlerin temizlik anlayışının nasıl olması gerektiğini Kuran'da şu ayetlerle bildirmiştir:


"… Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
(Hac Suresi, 26)

"Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin..."
(Bakara Suresi, 172)

"Elbiseni temizle. Pislikten kaçınıp-uzaklaş."
(Müddessir Suresi, 4-5)

Ali: Peki Allah'ın Kuran'da bildirdiği temizliği yaşayabilmek için müminlerin neler yapmaları gerekir?

Ahmet Dede: Allah insanlara temizlenmeleri için suyu yaratmıştır. Su, büyük bir nimettir, insanların Allah'a şükretmeleri için bir vesiledir. Sabah kalkar kalkmaz elini yüzünü yıkamak, duş alıp güne tertemiz başlamak yapılması gerekenlerin en başında gelir. Allah insanlara temizlenmeleri için gökten su indirdiğini Kuran'da şöyle bildirmiştir:


"... Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalplerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu."
(Enfal Suresi, 11)

Ali: Ahmet Dede, bu ayetten şeytanın insanlara pislik verdiğini anlayabiliriz, öyle değil mi? Yani pis olan insanlar şeytana uymuş oluyorlar.

Ahmet Dede: Allah bu ayette, şeytanın pisliği hoş göstermeye ve temizlenmekten alıkoymaya çalıştığını bildirerek insanları uyarmıştır. insanı Allah'ın yolundan saptırmaya çalışan şeytan, temizlenme konusunda da insana sürekli telkinde bulunur. Örneğin, yemeklerden sonra diş fırçalamayı ya da mümkün olduğu kadar düzenli bir şekilde duş almayı insanlara zor göstererek erteletmeye, daha sonra da tamamen unutturmaya çalışır. Birkaç defa bu konuda gevşeklik göstermek çok önemli sonuçlar doğurmasa da, zamanla insanın görünüşünde ve sağlığında bozulmalara sebep olur. Şeytanın amacı da zaten budur. Büyük bir kin duyduğu ve cehenneme sürüklemeye çalıştığı insanın pislik içinde yaşaması, cildinin bozulması, dişlerinin çürümesi, kötü bir görüntüye sahip olması ve sağlığının bozulması onun en büyük arzusudur. Ancak Kuran ahlakını yaşayan bir insan şeytanın bu telkinlerine karşı uyanık ve dikkatlidir. Temizlenme konusunda da en ufak bir gevşeklik göstermez. imkanı olduğu kadar her koşulda temizliğine dikkat eder.

Ali: İnsanların bazıları temiz ve düzenli olsalar da her zaman aynı şekilde görünmüyorlar. Mesela sadece bayramlarda veya belirli günlerde temiz ve düzenli, diğer zamanlarda ise bakımsız görünüyorlar. Onların temizlik anlayışları nedir?

Ahmet Dede: Kuran ahlakını yaşamadıkları halde bazı insanlar da temizliklerine çok dikkat eder ve önem verirler. Ancak, amaçları ve niyetleri nedeniyle iman edenlerden kesin olarak ayrılırlar. Bu insanların amacı, insanlar tarafından eleştirilmemek, onlara güzel görünmek, kötü kokmamaktır. Temizlenirken Allah'ın rızasını düşünmedikleri için yalnız olduklarında ya da önemsemedikleri insanların yanında bulunduklarında görünüşlerine ve temizliklerine dikkat etmezler. Ancak bir mümin, insanlar tarafından beğeni kazanmak için değil, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak, O'nun emrini yerine getirmek için temizliğine önem verir; günlerce kimse ile görüşmese de her zaman temiz ve bakımlıdır.

Ali: Verdiğin bilgiler için çok teşekkür ederim Ahmet Dedeciğim. Anlattıklarını düşünerek hem yazımı yazacağım, hem de bundan sonra temizlik konusunda daha dikkatli olacağım.

Ali hemen eve gitti ve ödevini yazmaya başladı. Yazdıklarını bir an önce okulda arkadaşlarına ve herkese anlatmak için büyük bir heyecan duyuyordu. Onun Kuran ahlakını anlatmak için duyduğu bu şevk ve heyecan, iman eden her insanda olması gereken, mümin alametlerinden biridir.

ÇETİN İLE SÜSLÜ TAVUS KUŞU

Hafta sonu Çetin, ablası ve annesi hayvanat bahçesine gitmişlerdi. Birbirinden sevimli, birbirinden güzel hayvanları şaşkınlıkla izliyor, kimilerine yem veriyor, kimilerini uzaktan seyrediyorlardı. Yaramaz bir fil yavrusu Çetin'in ablasının elbisesine su püskürttü. Çetin ve annesi gülerek yollarına devam ettiler:

Çetin'in annesi: Bakın şu süslü tavus kuşuna.

Çetin ve ablası gerçekten de tavus kuşunun güzelliği karşısında çok etkilenmişlerdi. Çetin daha yakından bakabilmek için tavus kuşuna biraz daha yaklaştı.

Tavus kuşu: Merhaba sevgili Çetin. Ben gerçekten de hayvanlar aleminin en süslü canlısı olarak bilinirim.

Çetin: Kuyruğun çok güzel. Bütün tavus kuşlarının kuyrukları böyle midir?

Tavus kuşu: Hayır minik dostum. Bu kuyruk sadece biz erkek tavus kuşlarında vardır. Biz bu güzel kuyruğumuzu eşimiz olmasını istediğimiz dişi tavus kuşlarını etkilemek için kullanırız.

Çetin: Kendini göremeyen bir tavus kuşu kuyruğunu açınca bu kadar güzel ve çekici göründüğünden nasıl emin olabilir ki? Bunun biri tarafından size öğretilmesi gerekli değil midir? insanlar bile ancak aynaya bakınca nasıl göründüklerinden tam emin olabilirler.

Tavus kuşu: Haklısın! Biz aynaya bakıp bu güzelliğimizi görmüyoruz. Kuyruğumuzu bu şekilde açarken alımlı hale geleceğimizi bize Allah öğretiyor.

Çetin tavus kuşuna yakından bakınca açılan kuyruğundaki muhteşem renkler ve desenler karşısında şaşırdı.

Çetin: Sanki harika bir resme bakar gibiyim. Renkler o kadar güzel ki…

Tavus kuşu: Kuyruğumdaki bu güzel desenleri ben çizmiş olabilir miyim? Elbette bunlar imkansız, küçük arkadaşım. O halde biz tavus kuşlarının olağanüstü güzel olan kuyruğu kendiliğinden oluşmamıştır. Bizim bu güzel renklerimize herkes hayran oluyor. Çünkü bütün canlılar gibi bizi de bu güzellikte yaratan Allah'tır.

Çetin: Şimdi canlıları bu kadar güzel yaratanın Allah olduğunu bir kez daha anladım. Hoşçakal, güzel arkadaşım!

Çetin Allah'ın üstün gücüne büyük bir hayranlık duyarak, ablasının ve annesinin yanına geri döndü. Onlara da tavus kuşunun bu güzelliğini Allah'ın yarattığını hatırlatacaktı.

Tavus kuşu, Çetin'in ardından seslendi.

Tavus kuşu: Hoşçakal!

CAN İLE MİNİK KUŞ

Can okuldan eve geldiği sırada dışarıda şiddetli bir yağmur başlamıştı. Yemeğini yedikten sonra ödevlerini yapmaya başlamadan önce annesinden yağmuru seyretmek için biraz izin istedi. Annesi Can'a kısa bir süre izin verdi. Can da pencerenin kenarına gelip yağan yağmuru seyretmeye başladı. Sokakta şemsiyesiyle yürüyenlerden başka, şemsiyesi olmadığı için apartmanların kenarına sığınan insanlar vardı. Bir süre sonra etrafta yağmur birikintileri oluşmaya başladı. Yoldan geçen arabalar suları etrafa sıçratıyor, insanlar ıslanmamak için kenara kaçışıyorlardı. Can hemen evde olmasının ne kadar iyi olduğunu, Allah'ın onlara verdiği sıcak ev ve yiyecekler için daha çok şükretmesi gerektiğini düşündü. Tam o sırada pencerenin önüne bir serçe kondu. Zavallı kuş yağmurda sığınacak bir yer arıyor herhalde diye düşünerek hemen pencereyi açtı.

Can: Merhaba, benim adım Can. istersen içeri gelebilirsin.

Kuş: Teşekkür ederim Can. Yağmur dinene kadar içeride bekleyebilirim.

Can: Dışarıda çok üşümüş olmalısın. Daha önce hiç bu kadar yakından bir kuş görmemiştim. Bacaklarınız ne kadar da inceymiş. Bu incecik bacaklarla vücudunuzu nasıl taşıyabiliyorsunuz?

Kuş: Evet Can, biz kuşların bacakları vücudumuza göre incedir. Ama buna rağmen vücudumuzun ağırlığını kolaylıkla taşıyabiliyoruz. incecik bacaklarımızın içinde pek çok kas, damar ve sinir var. Eğer biz kuşların bacakları daha kalın ve hantal olsaydı uçmamız oldukça zorlaşırdı.

Can: Uçmak kimbilir ne kadar güzel bir duygudur. Kanatlarınız da incecik ama onları kullanıp uçabiliyorsunuz. Peki nasıl oluyor da yorulmadan çok uzaklara uçabiliyorsunuz?

Kuş: Uçmak için ilk havalandığımızda çok enerji harcarız, çünkü bütün vücut ağırlığımızı incecik kanatlarımızla kaldırmamız gerekir. Ama bir kere uçmaya başladığımızda dinlenebilmemiz için havada kendimizi rüzgara bırakırız. Bu şekilde daha az enerji harcadığımız için kolay kolay yorulmayız. Rüzgarın etkisi geçince ise tekrar kanat çırpmaya başlarız. Allah'ın bizim için yarattığı kolaylıklar sayesinde çok uzun mesafeleri uçabiliriz.

Can: Peki uçarken etrafınızı nasıl görebiliyorsunuz?

Kuş: Bizim en iyi duyu organlarımızdan biri gözlerimizdir. Yüce Allah biz kuşlara, uçma yeteneğimizin yanı sıra üstün bir görme kabiliyeti de vermiştir. Eğer başlı başına bir mucize olan uçma yeteneğimiz, üstün bir görme yeteneğimiz olmasaydı son derece tehlikeli olurdu. Çok uzaktaki nesneleri insanlardan çok daha net görme gücüne ve daha geniş bir görme açısına sahibiz. Böylece tehlikeleri önceden fark ederek uçuşlarımızın yönünü ve hızını ayarlayabiliriz. insanlar gibi gözlerimizi hareket ettiremeyiz. Çünkü gözlerimiz yuvalarında sabittir. Ama başımızı ve boynumuzu hızla çevirerek görüş alanımızı büyütebiliriz.

Can: Demek bu yüzden kuşlar hep başlarını oynatıyorlar. Yani etrafınızı daha rahat görebilmek için. Bütün kuşların gözleri aynı mıdır?

Kuş: Baykuş gibi gece kuşlarının çok büyük gözleri vardır. Gözlerindeki bazı özel hücreler loş ışığa karşı duyarlıdır. Bu özellikleri sayesinde baykuşlar, geceleri çok iyi görüp avlanabilirler. Allah, su kuşları denilen türlerimizin gözlerini ise suyun içinde çok net görebilecek bir şekilde yaratmıştır. Su kuşları kafalarını suya daldırıp çıkararak sudaki böcek ve balıkları kolayca yakalarlar. Allah su kuşlarının gözlerinde su altında görmeye uygun bir yapı yaratmıştır. Bu sayede suyun altını berrak görür ve hemen avlarına doğru yüzerler.

Can: Bütün kuşların gagaları birbiriyle aynı değil. Bunun sebebi nedir?

Kuş: Allah gagalarımızı, türlerimize göre farklı farklı olan çok önemli görevleri yerine getirebilecek şekilde yaratmıştır. Biz kuşların gagaları, yaşadığımız ortamda beslenmemize en uygun olacak biçimdedir. Tırtıl ve solucan gibi böcekler, böcek yiyen biz kuşlar için çok lezzetli canlılardır. İnce ve sivri gagamızla tırtılları ve toprağın altındaki solucanları kolaylıkla çıkarabiliriz. Balıkla beslenen türlerimizin gagaları genelde balıkları kolay avlayabilmeleri için uzun ve kepçe şeklindedir. Bitkiyle beslenen türlerimizin gagaları ise beslendikleri bitki çeşidine göre o bitkilere en rahat ulaşabilecekleri biçimdedir. Rabbimiz yeryüzünde yaşayan tüm canlılara ihtiyaç duydukları özellikleri eksiksiz ve kusursuz olarak vermiştir.

O Allah ki yaratandır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, şekil ve suret verendir…
(Haşr Suresi, 24)

Can: Benim gibi kulakların yok ama beni rahatlıkla duyabiliyorsun.

Kuş: Duymak da biz kuşlar için çok önemlidir. Bu şekilde avlanabilir, etrafımızdaki tehlikelere karşı korunabilir ve haberleşebiliriz. Bazı kuşlarda çok alçak sesleri çok rahat duymalarını sağlayan kulak zarları vardır. Baykuşların ise kulakları sese karşı çok hassastır. Duyma oranları insanlardan çok daha fazladır.

Can: Siz kuşlar çok güzel ötüyorsunuz. Sizin sesinizi dinlemek çok hoşuma gidiyor. Sesinizi ne amaçlarla kullanıyorsunuz?

Kuş: Bazı türlerimiz düşmanlarını yanıltmak için seslerini çeşitli şekillerde kullanırlar. Ağaç deliklerinde yaptığımız yuvalarımızı düşmanlardan korumak için bir yılan gibi tıslarız. Yuvaya saldıran yırtıcı hayvan yuvada bir yılan olduğunu düşünür böylece biz de yuvamızı korumuş oluruz.


"Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. şüphesiz iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır."
(Nahl Suresi, 79)

Can: Yuvalarınızı düşmanlardan korumak için başka neler yaparsınız?

Kuş: Yuvalarımızı düşmanlardan korumak için çok sayıda sahte yuvalar kurarız. Böylece aralarına gizlediğimiz gerçek yuvamızı ve yumurtalarımızı düşmanları şaşırtarak korumuş oluruz. Yuvalarımızı zehirli yılanlardan korumak için girişlerini gizli ve karmaşık yaparız. Başka bir önlem olarak da dalları dikenli ağaçlara yuva yaparız.

Can: Bazı kuşlar suda nasıl yüzebiliyorlar. Neden bütün kuşlar suda yüzemez?

Kuş: Yaratıcımız olan Allah bazı türlerimize suda yüzebilecek özellikler vermiştir. Suya girdiklerinde yüzmelerini sağlamak için ayak parmaklarının arasını perdeli yaratmıştır. Diğer türlerimizin ayak parmakları ise ince ve perdesizdir. Bu yüzden su kuşlarının dışındaki kuşlar suda yüzemezler.

Can: Tıpkı bir palet gibi. Yüzerken ayağıma palet taktığımda çok daha hızlı yüzebiliyorum.

Kuş: İşte bazı türlerimiz de doğuştan bu paletlere sahiptir.

Can ile kuş sohbetlerine devam ederlerken annesi Can'ı ödevlerini yapması için odasına çağırdı. Bu sırada yağmur da dinmişti.

Can: Ben artık odama gidip ödevlerimi yapmak zorundayım. Yarın okulda siz kuşların özelliklerini ve yüce Allah'ın tüm varlıklar gibi sizleri de üstün yaratma sanatıyla ne kadar kusursuz yarattığını arkadaşlarıma anlatacağım.

Kuş: Yağmur dindiğine göre ben de artık yuvama dönebilirim. Beni içeri aldığın için çok teşekkür ederim Can. Arkadaşlarına biz kuşları anlatırken tüm canlılara olduğu gibi biz kuşlara da çok iyi bakmaları ve onlara taş atmamaları gerektiğini de anlatır mısın?

Can: Tabii ki anlatırım. Allah'a emanet ol.

Can pencereyi açtı ve kuş da hemen uçtu ve gökyüzünde süzülmeye başladı. Can da Allah'ın yaratışındaki üstünlüğü düşünerek ödevlerinin başına oturdu.

 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol